Umut ve Kolay İyileşebilirlik

Dr Milton EricksonİNSAN DURUMU

Bu bölüm insanların sahip olduğu belirtilmemiş beklentileri ve sinsi mükemmeliyetçilik sorununu inceler.

Vaka Örneği: Hayatı Lanetleyen Adam

Tekerlekli sandalyede, elleri ve ayakları koltuğa sabitlenmiş bir adam Erickson’a getirildi. Acılı artritler yüzünden son yedi yılı felçli bir biçimde geçirdiği için lanet ediyordu. Sadece başını ve hafifçe baş parmağını oynatabiliyordu. Onu giydiren, her sabah tekerlekli sandalyesine yerleştiren, sonra karnını doyuran ve akşam da yatağa yatıran eşine tamamen muhtaçtı. Tüm bu süre boyunca mutsuz hayatına lanet okumaya devam etti.

Erickson’un cümleleri tam hedefe yönelik ve netti. Hareket kısıtlılığından dolayı adamın üzerine gitti: “Hareket edecek bir baş parmağın var ve onu hareket ettirsen iyi olur! ……. zamanı geçirmek için ……. parmağını her gün hareket ettirsen iyi olur” (Boşluklar küfür kelimeleri içeriyor). Adam Erickson’un bu sözlerine karşılık direnç geliştirdi ve Erickson’a “bütün gece ve hafta ve ay boyunca parmağını oynatabileceğini” ve “hiçbir işe yaramayacağını” ispatlamak istedi.

Umut ve Kolay İyileşebilirlik

Adam bunu doğrulamak için eve döndü. Fakat parmağını oynatma egzersizlerine devam ederken birdenbire işaret parmağında bir kıpırtı olduğunu fark etti. Egzersiz ilerledikçe daha fazla parmağını hareket ettirir hale geldi. Bundan büyülenmişti. Her ilerleme işareti onda  parmaklarıyla ne kadar fazla hareket yapabileceği merakını uyandırmıştı. Daha sonra bileklerini ve sonunda kollarını hareket ettirmeye başladı.

Bu egzersizler adamın zaman geçirme tekniği haline gelmişti. Daha sonra, randevusundan bir yıl sonra, Erickson ona küçük bir odayı boyama görevi verdi. Adam Erickson’a eğer birazcık sağ duyusu varsa bu kadar kısıtlı hareket edebilen birini oda boyatmaya göndermeyeceğini söyledi. Erickson kararından vazgeçmedi.

Bu görev yaklaşık üç haftasını aldı. Yaz sonunda hızını arttırdı ve bir haftada bir dubleks boyayacak duruma gelmişti. Bu başarıları takiben kamyon şoförü olarak işe girdi. Sonra bir sendikaya girdi ve kısa süre sonra oranın başkanı seçildi. Erickson’la devam eden çalışmaları süresince adam üniversiteye gitmeye karar verdi ve gitti.

Adamın ağır artrit semptomlarından bazıları kaldı. Bu duruma rağmen Erickson “her yıl acılar içinde birkaç gün yatağa hapsolacağı yağmur sezonunu dört gözle bekliyor” diye açıklıyor. Adam sürekli yatakta olma durumuna tolere edebiliyordu çünkü bu ona okumak istediği iyi kitapları okumak için bir fırsattı. Hastalığın bir tekrarı olarak görmektense, kalan artritlerin “tatil” yaratıyor gibi görülüyordu.

Göz önünde bulundurularacak en önemli birinci nokta mükemmelliğin uygun bir terapötik hedef olmadığıdır. İkna yeteneğine her zaman hayran olunmasına rağmen Erickson yanlış kontrol anlayışlarından kaçınmıştır. İnsanların bir mükemmellik stadardına uymaları için uğraşmamıştır. Kendi kelimeleriyle “mükemmellik bir insan özelliği değildir”. Erickson ne kadar mükemmel olmasa da dikkatini hastanın sağlığını iyileştirmede odaklamıştır. Hastanın mevcut durumuyla ilgili başarı için küçük bir iyilik aranmasının önemli olduğuna inanmıştır. Erickson terapiye her ızdırapın azaltılabileceği ilkesiyle yaklaşmıştır. Yaşamda acının kaçınılmaz olmasına rağmen baskın olmak zorunda değildir. Acı verici olaylar aslında bir sorun, bir mücadele, bir çeşit gelişime yol açacak herhangi birşey olarak görülebilir.

Artritli adam vakasında olduğu gibi Erickson adamın böyle olağanüstü bir gelişme kaydedeceğiyle ilgili hiçbir fikri olmadığını itiraf etti. Adam bütün enerjisini problemi daha da kötüleştirmek için harcamıştır. O enerji bir defa farkına varılmayan olasılıkları saptamaya yöneltildiğinde imkansız görünen durumlara ulaşıldı. Eğer Erickson adamı iyileştirmeye çalışsaydı büyük ihtimalle başarısız olurdu. Bunun yerine bir miktar iyiliğin başarılabileceğine inandı.

İkinci önemli nokta yaşamanın çaba gerektirdiğidir. Modern rahatlık olan bir kültürde bu sık sık gözardı edilir. Mükemmel olmayışa ek olarak insanlar işlevsel olabilmek için sıkı çalışmalıdırlar. Sağlıklı kaslar devamlı egzersiz ister. Sağlıklı beyinler sürekli uyarma ve çaba gerektiren süreçlere ihtiyaç duyar. Sağlıklı aileler devamlı dikkat ve katılım gerektirir.  Klinik çalışmalarının çoğunda Erickson nadiren hastaya pasif/olumsuz rol yükleyecek bir kelime veya cümle kullanmıştır. Bir çiftlikte büyümüş biri olarak “kendine düşen görevi yerine getirmelisin” cümlesinin anlamını tamamen benimsemiştir. Hastaların kendi iyileşme süreçlerine aktif olarak katılmaları için onları uyaran cesaretlendirici yollar bulmuştur.

Erickson her vaka için fazlasıyla zaman ve enerji ayırmıştır. Titiz notlar almış, seansta söylenen herşeyi not etmiştir. Sonra gelecek seanslarda ortaya çıkabilecek kelime ve hareketleri ve bunların hasta üzerinde nasıl etkisi olacağını planlayıp gözden geçirmiştir. Bazı vakalarda nasıl bir ortamdan geldiklerini görmek için hastaların evlerine gitmiştir. Bu da Erickson’un seans için hazırlanırken seansta olanlardan çok daha fazla zaman harcadığı anlamına gelir. Erickson’a göre her problem çözme çabasının sonucu o sonucu bulmak için ayrılan çabayla orantılıdır.

Artritli adam vakasında Erickson önce adamın parmağını oynatması için çalışmıştır. Bu daha sonra ev boyamaya kadar ilerledi. Hastayı üretici bir çabayla meşgul etmek, ne kadar küçük olursa olsun, sonunda olağanüstü bir etki ortaya çıkardı. Aynı şekilde, Erickson ağır ağrıları olan diğer hastalara üretici olmaları için daha iyi hissettikleri zamanın keyfini çıkarmalarını öğretti.

Sağlık durumu veya engelliliğe bakmaksızın çaba eksikliği ilerleme eksikliğiyle sonuçlanır. Erickson’un açıkladığı gibi “hipnoterapist hangi rolü oynarsa oynasın, hastanın rolü aktif işlev içermelidir, bütün kişiliklerinin yeteneklerinden, öğrenmelerinden ve deneyimsel tarihinden türeyen aktif işlev. Hastanın aktif katılımı o kadar önemlidir ki doktor hastanın neyi yapmayı durdurmasına odaklanıp kalmamalıdır. Büyüme odaklı terapi hastanın neyi yapmaya başlayabileceğine odaklanır. Sonra, hayatın karşılıklı nedensellik içerdiğinin farkına varılması önemlidir. İnsan fikirleri ve tecrübeye dayalı gerçeklik fiziksel evren tarafından etkilenmiştir. Aynı zamanda insanın düşünmesi dış dünyadaki olaylar için bir güç sağlar. Yukarıdaki vakada artritli adama yeni bir bakış açısı kazandırılmıştır. Erickson şöyle açıklıyor “biraz topllasa da sağlıklı bir tutumu var”. Başka bir deyişle adam durumunu daha iyi düşünmeyi ve ona ayak uydurmayı öğrendi. Genel terimlerle açıklarsak adaptasyon ve çabuk iyileşebilmenin bittiği yerde ölüm başlar.

Hayatın zorluklarıyla hareketsiz hale gelmemek için bir kişinin hoşuna gitmeyen durumları kabul etme kapasitesine sahip olması gerekir.

Erickson feci bir trafik kazasına tanıklık ederek travma geçiren beş yaşındaki bir çocuğun vakasını hatırlar. Küçük çocuk bacağı ağır yaralı bir adamı sokakta yatarken görmüş. Bu onun zihninde rahatsız edici bir görüntü bırakmış. Onunla ilgili çok konuşmuş ve bacağın ve adamın bedeninin resmini yapmış. Bu talihsiz manzara her an zihninde gibidir. Çocuğun ailesi onunla konuşmayı denemiş, kazaların nadir olduğunu açıklamış ve ondan bunu unutmasını ve resimlerini çizmemesini söylemişler. Fakat çocuk korkutucu manzaraya odaklanmıştı. Betty Alice Erickson esas dinamikleri anlamak için görüşmek istedi. Erickson onlara küçük çocuğun ailesinin de bu tür bir kaza geçirebileceğinden endişe duyduğunu ve her çocuk gibi kendi geleceğinden endişe ettiğini söyledi. Bunlar çocuğun anlayamayacağı duygulardı. Erickson onlara bu tür endişelerin mantıksal bir tabanda çözümlemenin hiçbir zaman işe yaramadığını söyledi. Aileye adamın resimlerinden birini alıp ona hayran kalmalarını söyledi. Çocuğa kanı ne kadar iyi ve doğal resmettiğini söylemelerini istedi. Detayları da çocuğa sormaları gerekiyordu “bu adam ve yaralı bacağı arasındaki doğru mesafe mi?”. Adamın yüzündeki ifade çocukla beraber incelenmeliydi ve becerikli çiziminden dolayı çocuk övülmeliydi. Daha sonra çocuktan ciddi bir şekilde doktorlar adama yardım ettikten sonraki halini çizmeleri istenmeliydi.

Erickson şöyle açıkladı “o küçük çocuk kendi imkansız ikileminden kaçmak için bir yol arıyor”. Kendi yaşındaki doktorlar hala harika ve mıuhteşem şeyler yapabilen yüksek otoriteler olarak görülüyordu. Erickson’un öngördüğü gibi doktorlar yardım ettikten sonra adamın resminin çizilmesi çocuğa yaşaması için gerekli umut ve yakınlık duygusunu verdi.

Eğer insan düşüncesi ortaya çıkan gerçekliklerle yakından bağlıysa o zaman terapide iletilecek en önemli nokta değişimin mümkün olduğu fikridir. Kendi kelimeleriyle:

“Hastanın bir başarısızlık seviyesi kabul etmesine izin veren bir felsefeyi inşa ederek başlarsınız. Çaresiz hastanıza onunla ne kadar başarılı olursanız olun yüzde on oranında başarısızlık olduğunu aşırı bir pişmanlıkla söyleyin. Ve onun yüzde on başarısız olacağı için bu yoğun pişmanlığı ifade edin. Fakat ona gerçekten söylediğiniz şey yüzde doksan oranında başarılı olacağıdır.”

Erickson bu yaklaşımı kesinlikle başarısız olacağını düşünen hastalarında kullanırdı. Cümlelerini öyle bir şekle getirdi ki kusurluluğun kabulü için yer bırakırken değişim adniden olumlu göründü. Erickson bazen transı sonlandırırken şöyle derdi “her güzel şeyin bir sonu vardır”. Bu yaşayan yaratıkların karşılaştığı en büyük ikilemdir.

Erickson’un terapisi bedenin önemine ve iyiliğine her zaman dikkat çekmiştir.

Çeviri: Psiolog Hasan Arslan